Ölümden Sonra Yaşam Ve Yapılan 3 Deney

ÖLÜMDEN SONRA YAŞAM VE YAPILAN 3 DENEY







Dünya üzerinde milyonlarca insanın hemen her gün sorguladığı bir şeydir ölümden sonra yaşam. Kimisi inancına sığınarak varlığından emin olur, kimisi şüphe duyar, kimisi merak eder ve araştırmaya karar verir. Bu araştırmaların pek çoğu halkı kandırmaya yönelik düzmeceler olarak akıllarda kaldı. Ancak bu konuda yapılmış 3 deney hala açıklanmayı bekleyen sorular üretti!
Hemen herkesin ölümden sonra yaşam için bir fikri vardır. Hayaletler var mı yok mu? Ölümden sonra yaşam var mı? Reenkarnasyon var mı? Bu sorular tükenmez. Cennet ve Cehennem inancı olan çoğu kişi için, ölümden sonra yaşam bu dünyayı şekillendiren bir düzendir. Yaptığımız her şeyi ölümden sonra cezalandırılmamak üzere gözden geçirmediğimizi kim söyleyebilir? Günah olarak tanımlanan bir şeyi yapmıyorsak; bunu gerçekten doğru olduğuna inandığımız için mi, yoksa ölümden sonra cezalandırılmaktan korktuğumuz için mi yapmıyoruz? Bu soruları değil toplum içinde, kendi içimizde bile sorup yanıtlamak büyük cesaret istiyor değil mi? İşin manevi tarafını bir kenara bırakacak olursak, gelin ölümden sonra hayatla ilgili pek çok soruyu akıllarda uyandıran en ciddi 3 deneye bir göz atalım. Bu deneyler herhangi bir şeyi ıspatlamadı ama çürütemedi de, sadece akıllarda olan soruların güçlenmesine sebep oldu. Ölümden sonra yaşam var mı? Belki de doğru soru bu değildir...


1 - Scole Deneyi


1993 yılında başlayan deneyler, görünmeyen maddelerin görüntüsünü yakalamak üstüne yoğunlaşmıştı. Deneyin yöntemi basit fotoğraf teknolojisiyle, fotoğraf filmleri üstünde görüntüler elde etmek üzerineydi. Her şey İngiltere'nin küçük bir kasabası olan Scole'da başladı. Pek çok görgü tanığı, kasabada bazı görüntülerin belirdiği ve durumun rahatsızlık yarattığı yönünde şikayetlerde bulunuyordu. Durumun korkutucu bir hal alması üzerine, aralarında altı medyum ve onbeş bilim insanının bulunduğu SPR adında bir ekip kuruldu.
Ekip Scole kasabasında doğa dışı bir şeylerin yaşanmadığını ıspatlamak üzere çalışmalar yapsa da, gözlemledikleri bazı gariplikler incelemelerin yıllarca sürmesine sebep oldu. İlk etap çalışmalar 1998 yılının sonlarında tamamlandı. Bu çalışmalar Montague Keen, Arthur Ellison ve David Fontana tarafından rapora döküldü. Burada açıklanamayan bir fotoğraf çekimi yapılmıştı. Sırrı hala aydınlatılamayan bu çekim üzerine incelemeler devam etti.
1999-2006 arasında yapılan ve Grant, Jane Solomon çifti tarafından rapora dökülen ikinci etap çalışmalarda sıradışı bir şeyler olduğu keşfedildi. 1996 yılında araştırma için kullanılan fotoğraf makinalarında yer alan filmlerde bazı yazıların belirdiği tespit edilmişti. Bu yazıları araştıran çift, korkutucu buldukları durumun peşinden gitmemeye karar verdi
2008'de Robin Foy, Solomon çiftinin çalışmaları üstünde yoğunlaştı. Dr. Hans Schaer'in de incelediği olaylar, söz konusu filmlerin ele alınmasıyla başladı. Filmlerde ne olduğu belirsiz bir alfabenin yanı sıra Almanca bir söz yer alıyordu. "Wie der Staub in ... Wind" yani "Rüzdarda bir toz gibi" sözü, filmin üstünde çok net görülebiliyordu.
Diğer yazılar ise anlaşılamıyordu. Daha önce görülmemiş bir Alfabe olduğu ortadaydı... Ta ki Paskalya Adası'nda keşfedilen bir tablet ortaya çıkıncaya kadar. "Rongorongo" eski Paskalya Adası yerlilerinin kullandığı ve hala daha deşifresi yapılamayan bir alfabeydi. Ve Scole deneyinde kullanılan filmlerin üstünde belirmişti. Gizemli olayların 2008 yılında araştırmaların sona ermesinden sonra peşinden gidilmedi. Kimilerine göre Scole Deneyi, ölümden sonra yaşamın ve ruhlar aleminin bilinen tek elle tutulur kanıtlarını ortaya koymuştu. Ancak bu konuda ne araştırmacılar ne de deneye katılanlar kesin bir şey söyleyemiyorlar. Açıkçası Scole deneyi karanlık bir sokak gibi, içinden geçmeye kimsenin cesareti yok.


2- Ramster Deneyi


Tarih boyunca birçok kişi reenkarnasyon fenomenini sorgulamış ve bunun makul bir fenomen olduğu sonucuna varmıştır. Bu kişiler arasında Dr. Brian Weiss, Dr. Walter Semkiw ve başkaları sayılabilir. Bu kişilerin çalışmaları bilim çevreleri tarafından genellikle kuşkuyla karşılanmıştır. Dr. Karl Sagan gibi bazı kuşkucular, daha fazla reenkarnasyon araştırmasının yapılması gerektiği düşüncesindedirler. Ancak Peter Ramster'in 1983 yılında yaptığı bir deney, bu konudaki görüşlerin ciddi iddialara dönüşmesine sebep olmuştur.
Avustralyalı psikolog Peter Ramster, 1983 yılında bir belgesel çekti. 'Reenkarnasyon Deneyleri' adını verdiği bu belgeselde geçmiş hayatların varlığını kanıtladı. Deneklerden biri Fransız Devrimi döneminde geçen bir yaşamı anımsadı. Kadın transa geçtikten sonra Fransızca olarak bütün sorulara cevap verdi. Bu olayın ardından bilim insanları, bilinçaltının ne kadar kuvvetli olabileceği yönünde araştırmalar yaptılar. Bilinçaltı hiç yaşanmamış bir olayı, insan beyninde senaryolaştırabilen şaşırtıcı bir gerçekçiliğe büründürebiliyordu. Ancak daha önce öğrenilmemiş bir dilde konuşulması bilinçaltının başarabileceği bir şey değildi. Araştırmalar deneğin gerçekten de Fransızca bilmediğini ortaya koyuyordu, peki trans halinde nasıl Fransızca konuşabiliyordu? Kimilerine göre Ramster Deneyi ölümden sonra yaşamın tekrar ettiğinin kanıtıydı. Kimilerine göre ise insan beyninin ne kadar şaşırtıcı olduğunu gösteriyordu.


3- 21Gram


Bu isim aslında bu deneyin resmi adı değil ama deneyin içeriğine çok uygun olduğu için bu isim tercih edilmiş. 1907 yılında Dr. Duncan MacDougall ölüm döşeğindeki altı hastayı terazi üzerinde özel olarak hazırlanmış yatakların üzerine yatırdı. Hastaların son nefesini verdikleri anda ortalama 21 gram kaybettiklerini ortaya koydu. McDougall ayrıca aynı deneyi 15 köpekle de gerçekleştirdi fakat bu sefer aynı sonuç gözlenmedi. Bunun üzerine insan ruhunun ağırlığı olduğunu iddia eden McDougall, köpeklerin de ruhu olmadığını iddia etti. 21 Gram, ortaya koyduğu gerçekten esinlenilerek çekilmiş bir filme de adını vermiş bir deneydir. İnsanların öldükten sonra vücutlarında 21 gram kayba neden olan şeyin ne olduğu hala kesin olarak bilinmiyor.

Yorumlar

Popüler Yayınlar