Yaradan'ın Gizliliği ve İfşası



Çift Gizlilik (Gizlilik İçerisinde Gizlilik)
Çift gizlilik durumundaki bir insan, Yaradan’ın zıddını bile hissedemez ve herhangi bir şeyin bile O’ndan geldiğini algılayamaz. Yaradan’ın sanki O’nu terk ettiğini sanır ve O’nu tümüyle yok kabul eder. Yaradan’ın kendisine olan tutumu, bu insanda karışıklık yaratır ve insan inancını kaybeder.

Bu Durumun tanımı


-İnsan problemlerinin çözümü için dua edip iyi davranışlar yapar, ama hiçbir cevap almaz.
-Dua etmeyi bırakır bırakmaz hemen bir cevap alır.
-İlahi takdire inanmaya ve kendisini düzeltmeye başladıkça acımasızca geri itilir.
-İnanmayı bırakıp kötülük yapmaya başladığı zaman ise şansı açılır ve kendisini huzurda bulur.
-Hileli yollardan para kazanır.
-Bu kişiye göre Yaradan’a ulaşmak isteyen kişiler sağlıksız, fakir, toplumca itilmiş, aptal ve ilkeldirler.
-Yaradan’ı aramayanlar ise zengin, sağlıklı, sükûnet içerisinde, zeki, sevecen ve özgüvenli görünür.



İlahi takdir bu tür hisleri uyandırdığı zaman, insan çektiği acıların Yaradan’dan geldiğini unutmak ve olayların doğanın etkisi olduğuna inanmak ister. Bu duygular kişiyi inançsızlığa sürükler ve Yaradan’ın yaratılan üzerindeki hâkimiyetinden ziyade, tesadüfî bir şekilde yaşadığını düşünür.

Tek Gizlilik
Yaradan gizli durumdadır, O’ndan kişiye sadece acı veren olaylar geldiği için kişinin gözünde O, sevecenden ziyade, ızdırap veren olarak görülür. Buna rağmen kişi, başına gelen her şeyin bir nedeni olduğuna inanır, Yaradan’ın onu yaptığı kötülükler için cezalandırdığını; ya da onu doğru yola doğru ittiğini düşünür. Yaradan’ın yönlendirmesine olan güveni ve inancı artar.

Bu Durumun Tanımı
Bu insan genelde sağlıksız, çevresi tarafından yadırganan ve fakirdir. Endişelidir ve hayatında sanki hiçbir işi doğru gitmez.

Belirme
Yaradan gizli olmasına rağmen, insanın O’na ve her şeyi yönettiğine olan inancı giderek güçlenir. Bu durum, kişiyi kendisini doğruya yönlendiren ve ışığa çeken kitaplara ve Yaradan’a olan inancını güçlendirmeye iter.

Çabası sayesinde Yaradan’a olan inancını yeterli miktara getirip ışığın kendisini düzeltmesine zemin hazırladığı zaman, Yaradan’ın ilahi yönetimine hazır olur. Yaradan kendisini, yaratılana, arzularının içerisinde Tek Sevgi Dolu Yöneten olarak gösterir.

Bu Durumun Tanımı
İnsan Yaradan’ın iyiliğini hisseder, sükûnet, sürekli tatmin, her zaman eforsuzca yeterince para kazanır, başına hiçbir bela gelmez, başarılıdır ve saygı duyulur. Bir arzusu olduğu zaman Yaradan’a dua eder ve arzusu hemen yerine getirilir. Ne kadar çok iyilik yaparsa, o kadar başarılı olur, ne kadar az yaparsa; o kadar az başarılı olur.

Görür ki, kendisini düzeltmek isteyen insanlar; sağlıklı, saygın, sakin ve sevecen; öte yandan düzeltilmeyi arzulamayanlar ise sağlıksız, fakir, aptal, cahil ve ikiyüzlü.

Tek Kanun
Her kim üst dünyalara ait tek bir kanuna uyarsa, hem kendisini; hem de tüm dünyayı iyiliğin yanına doğru çeker.

Amaç Yaratılanın Düzeltilmesi
İnsan doğasındaki egoist arzuların düzeltilmesi, sadece Üst Güce benzeyebilmek ve koşulsuz özgecil bir yapıya bürünmek için yapılmalıdır. Bu düzeltme işlemi bize yönelik bu şekilde işlemekte, tüm arzularımızın yerine getirilmesi için bize koşulsuz verilir.

Mutlu olmayı istemek arzusu, her şeyin kaynağı olan Üst Güçle tarafından yaratılmıştır ve kesinlikle ona aykırı değildir. Üst Güce zıt olan özellik, kendimiz için arzulamak ve kendi mutluluğumuzun niyetiyle istemektir. Egoistliğin tanımı kendisi için istemektir, mutluluğun hissi için değil. Arzulamak duygusu, Kabalistlerin deyimiyle, bütünleşmek, sabittir; yaratılan tek şey sadece budur. Yaratılanda arzulamak duygusu dışında ve Yaradan’ın dışında başka hiçbir şey yoktur. Yaratılan, Yaradan’ın iradesiyle, O’nun ışığındaki ve O’na yakın olmanın mutluluğunu yüzeye çıkarmayı amaç edinmelidir.

Düzeltmek için yapabileceğimiz tek değişiklik, insana has olan bu “arzulamak” duygusunu hangi niyetle kullanacağımızdır, kendimiz için mi, yoksa Yaradan için mi?

Kendimiz için zevk alabilmek bu dünyanın sınırlarıyla kısıtlıdır.

Genel kapsamda zevk, zaten tatmin edilemez; çünkü zevk arzuyu tatmin ettiği an kendisini etkisizleştirir ve sonuç olarak kaybolur. Hissedilen zevk ve tatmin duygularımız içerisinde kalmaz.

Bu mikro boyuttaki arzu sadece insanın hayatını yaşanabilir kılması için vardır. Sadece doğru niyetle insan sonsuz ve tükenmez bir mutluluk elde edip kendisini doldurabilir. Bu mikro arzu sadece küçük bir mutluluk kıvılcımı alabilir, ama sonsuz ve sınırsız bir mutluluk, sadece Yaradan’a yöneltilmiş bir arzu ile gerçekleşir.

Buradan anlıyoruz ki, Yaradan arzulamak hissini insanın kendisi için değil; Yaradan’a yönelik olması için yaratmış. Bu koşulda biz O’na benzer oluruz. Kendimiz için isteme arzusu olan egoistliğimizi, farklı bir niyetle, Yaradan’ı mutlu etmek niyetiyle yerine getirirsek, tümüyle bu dünyanın üzerindeki güçle aynı olmuş oluruz. Bir hareketi, o hareketin niyeti belirler.

Ancak bu egoist (kendi rızam için) durumdan özgecil (Yaradan’ın rızası için) duruma anında geçmek mümkün değildir. İnsanın düşüncelerindeki, alışkanlıklarındaki ve hayat tarzındaki değişim zaman alır ve aşamalı bir süreç yaşanır. İnsanın zevk duyma arzusu toplum tarafından şekillenir, toplumun yarattığı bir insan olunur, doğal olarak da değişim ancak doğru toplumun içinde mümkündür. Sadece vermeye (özgecil) yönelik bir toplum kendisi için arzulamak noktasından, başkaları için arzulamak noktasına gelebilir.

Peki, bizi Yaradan’ın bu özelliğini edinmeye hangi metot yardımcı olabilir? Bu “özgecilik” özelliğini edinebilmek için insan öncelikle hayatta kalmak için gerekli ihtiyaçlarını düşünüp, fazlasını ise topluma ve halkının ihtiyaçlarına adamalı. Bunu yaptığı doğrultuda insan, Üst Gücün özelliğine yakın bir özellik edinmiş olur. Bu olağanüstü değişim sadece insana bu gücü verecek bir toplum sayesinde olabilir.

Bu Yasayı Topluma Teşvik Etmenin İki Prensibi


Toplumun (ya da insanlığın), bireyi bu yasayı takip etmesi konusunda cesaretlendirmesi,
İnsanlık adına özgecil davranışların, insanı Yaradan’la bütünleşmeye hazırlama amaçlı olması.




Sadece o zaman insan kendinde başkalarına bir şeyleri verebilme gücünü bulabilir: Toplumun bireyin davranışlarını desteklemesi yoluyla (toplumun gözünde destek ve örnek olması, yani ilk etapta bir ödül için yapılması). Bu noktadan gelişen insan yavaş yavaş özgecilliği ikinci bir doğası haline getirir, alışkanlık artık yapısının bir parçası olur ve insan alışkanlığından, isteyerek yapar.

Buna ek olarak özgecil davranışlar yukarıdan ışığın düzeltici özelliğinin çekilmesini sağlar. Bu ışık insanın değişmesini ve Yaradan’a yakın özellikler edinmesini sağlar ve bu mekanizma sayesinde insan kendisi yerine, Yaradan için yapmaya başlar.

Bu hazırlık safhası insanın yaratılış amacı için gerekli bir bileşendir. Kendisini başkalarının iyiliği için çalıştırdıkça, zamanla Yaradan’ın yasalarını uygulayabilmek için kendisinde motivasyon bulur ve kendisi için değil, Yaradan için yapmaya başlar. Böylelikle niyetimiz yaratılışın planıyla uyuşmuş olur.

Metodun Bir Parçası, İnsanın Dostuyla Olan İlişkisindeki Sorumluluğu

Üst Güçle bütünleşmek iki unsurdan oluşur:


-İnsanın Yaradan’a karşı olan tutumu.
-İnsanın dostuna olan tutumu.




İlk ve en önemli olarak insanın dostuyla olan ilişkisine odaklanması en verimli koşuldur, bunu yaparak insan kendisinde doğru alışkanlıkları geliştirir ve bu alışkanlıkları Yaradanla olan ilişkisinde kullanır hale gelir.

Düşünce, Diyalog, Hareket

İnsanın içindeki değişim, düşünce, diyalog ve hareket unsurlarını barındırır.


-Hareket niyeti takip eder ve niyet hareketin sonucunda ortaya çıkar. İki çeşit niyet vardır; “insanın kendisi için” ya da “Yaradan için”. Niyetin Yaradan’a yönelik olmadığı bir hareket, Yaradan’a ulaşamaz. O kendisini sadece tek bir koşulda insana açar: insan sadece ve sürekli olarak gerçek anlamıyla vermek niyetine sahip olduğu zaman – yani O’na olan benzerliği oranında insana açılır. Yaradan’ın, yaratılanın her halini eksiksiz anladığından şüphemiz olmamasına rağmen O’nun anlayışı sadece tek taraflıdır. İnsan Yaradan’ı algılamaya başlar, ya da farklı bir deyimle, Yaradan kendisini insana göstermeye başlar; ama sadece benzer oldukları seviyeye kadar. Yaradan’a benzer olabilmenin en etkili yolu tekrar O’nunla bütünleşebilmek niyetiyle, daima başkalarının hizmetinde olmaktır. İnsanlar arasındaki davranışlar insanın bilinci vasıtasıyla yönlendirilir ve insanı belli şekillerde davranmaya kanalize eder. Ancak, bu şekildeki davranışlar insanı düzeltmez. Bilinçli davranışlar insanı Yaradan’a yakınlaştırmaz. Bu nedenden dolayı, insan yaptığı her hareket esnasında tek bir amaç için; Yaradan’la bütünleşebilmek ve O’nun gibi olabilmek adına, O’nu mutlu etmek için kendi menfaatini düşünmeden hareket eder. Böyle bir anlayış ve iyi davranışların bir araya gelmesi, insanı Yaradan’a doğru çeker, insanın davranışları ruh âleminin gerçeklerini yansıtır hale gelir (insan Yaradan’ın fiziksel yansıması haline gelir). O zaman insan Üst Gücün ışığını daha fazla almaya başlar.
-İnsanın bu noktaya erişebilmek niyetiyle sahip olduğu düşünceler, Yaradan’la olan ilişkisinden daha önemlidir.
-Diyalog demek, düzeltilmek niyetiyle Üst Güçten değişimi istemektir. Dolayısıyla kendim için yapmaktan, O’nun için yapmaya doğru değişmektir. Bu rica özellikle Kabala çalışırken yapılmalı.




Yaradan’ı Mutlu Etmenin İki Yolu

Bilinçli – insanoğlu bir gün Yaradan’la nasıl olsa aynı özgecil özelliklere kaderi vasıtasıyla sahip olacağına inanıp, bu özellikleri edinmek için bugün çaba sarf etmezlik etmemelidir. Yaradan hâlâ gizli ve grup içerisindeki kolektif çaba olmadan Yaradan’a yönelik niyet etme becerisini edinemez. Geçmişte, şu an ve gelecekte Yaradan’la bağ kurmak isteyenler, bunu ilk etapta egoistik arzularıyla yapmak durumundalar, ancak bu safhayı geçip ruhani yasalara uymaya başladıktan sonra insanın niyeti Yaradan’a benzemek amaçlı olur ve o zaman sadece sevgi için her şeyi yapmaya başlar, yani O’nun için.

Bu durum insanın kendi haline zamanla nasıl yaklaştığından ziyade, kalbine ne kadar hâkim ve hükümdar olduğuna bağlı. İnsanlar daha önce de kendileri için olan niyetleriyle başaramayıp ve gelecekte de başaramayacağı için, bu bilgeliği edinemeden ölürler. Ancak aynı zamanda ödülleri de çok büyüktür, Yaradan’a ne kadar mutluluk verdiklerini henüz algılayamazlar.

Bilinçsiz – yeni başlayan bir insan bile herhangi bir hareketi, herhangi bir niyetle yapmaya teşebbüs etse, hazır olmadığı halde, Yaradan’a mutluluk verir.

Uymak Sorumluluğumuz Olan 613 Manevi Yasa

İnsan ruhu 613 parçadan, yani arzudan oluşur. Bu arzuların kendi menfaatinden Yaradan’ın menfaatine olarak niyetlendirilmesi insana Yaradan’la, (bu arzular vasıtasıyla) bütünleşme hissi verir. Yaradan’ın insanın içinde yüzeye çıkardığı şeylerin soru işareti olmadan algılanmasına, Yaradan’ın kendisini göstermesi denir ve her bir safhaya Yaradan’ın isimlerinden birisi verilir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın isimleri kişisel algılayışın ve Yaradan’ın evrensel sonsuzluğunun yansımasıdır. Her insan bu safhalardan geçip Yaradan’ın ortaya koyduğu (ismini) bütünlüğünü ve genel yapısını anlamak zorunda.

Gerçek Erdemlilik

Geçmişte Kabalistler kişisel algılayış metodunu gösterdiler. Bu dönemde ise genel bir metot gösteriyoruz. Bunun nedeni tutarlı olduğu ve ruhani konuları fiziksel materyallere büründürmediği için. Bu metot algılayabilmek için en verimli metottur ve gerçek bilgelik denir.

Başarısı sonraki nesillerle, ruhları daha hazır olduğu için, daha da büyüyecek. Başarısı o döneme hitap eden ruhi liderin büyüklüğüne, ya da o nesle, ya da ikisine de endeksli olacak.

Kaynak: http://www.kabala.info.tr

Yorumlar

Popüler Yayınlar